Uluslararası Göç ve Güvenlik, Nobel Yayınları, 2020, ISBN: 978-605-033-137-0, ss. 284

Gökhan Telatar ve Umut Kedikli’nin editörlüğünü yaptığı, on makalenin derlenmesinden oluşan Uluslararası Göç ve Güvenlik adlı eserin ilk baskısı 2019’un Aralık ayında Nobel Yayınları tarafından yapılmıştır. Derlemede, Arap Baharı’nın da etkisiyle son on senedir uluslararası gündemde önemli bir yer tutan “uluslararası göç” meselesi, bilhassa Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte kavramsal olarak dönüşüm geçiren güvenlikle ilintili olarak; hukuk, ekonomi, sosyoloji, toplumsal uyum ve bütünleşme, toplumsal cinsiyet, uluslararası örgütler ve iş birliği, kamu yönetimi, göçmen kaçakçılığı, iç çatışmalar gibi farklı boyutlarla ve farklı disiplinlerden akademisyenler tarafından ele alınmaktadır. İlk bakışta kitabın bölüm diziliminin, okuyucunun konular arasında bağlantı kurarak geçiş yapabilmesini sağlayacak şekilde birbiriyle bağlantılı yapıldığı dikkat çekmektedir.

Kitap, Gökhan Telatar’ın, göç ve güvenliği kavramsal ve teorik açıdan ele aldığı makale ile başlamaktadır. Telatar, öncelikle güvenlik kavramıyla ilgili geleneksel, çoğulcu ve eleştirel yaklaşımların tarihsel süreçte geçirdiği değişimleri ele almış, 1990’larla birlikte insan güvenliği konusunun yükselişi, ardından göçün bir güvenlik meselesi olarak ele alınmaya başlanması üzerinde durmuş, göçün hangi konular üzerinden güvenlikleştirildiğini incelemeye çalışmıştır. Ancak Telatar’ın bu makalede yeni bir iddia ortaya koymadığı, daha çok literatür taraması üzerinden göç ve güvenlikle ilgili temel kavramlardan bahsederek okuyucuyu kitabın konularına hazırladığı görülmektedir.

“Uluslararası Hukuksal ve Kurumsal Düzenlemeler Çerçevesinde Göç Olgusu”, “Göç ve Uluslararası İş birliği”, “Avrupa Birliği’nin Göç Politikası: Göçün İnsani Olmayan Güvenlikleştirilmesi”, “Türk Kamu Yönetiminde Göç Örgütlenmesi ve Politika” başlıklı dört makalede ise özellikle uluslararası göçle ilgili hukuksal ve yönetimsel süreçler ele alınmaktadır. Makaleler genel bilgilerden başlayarak bölgesel ve hatta ülke bazında göç politikaları hakkında bilgi verici şekilde kaleme alınmıştır. Ancak dört makalenin üçünde Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK/UNHCR), Uluslararası Göç Örgütü (IOM) gibi kurumların incelendiği görülmektedir. İlk bakışta aynı kurumların ele alınıyor olması okuyucunun odağını dağıtıyor olsa da başlıkların içeriklerine bakıldığında makalelerin, kurumların farklı yönlerini ele aldığı göze çarpmaktadır. Fakat özel olarak değerlendirildiğinde uluslararası hukuksal ve kurumsal düzenlemelere ve uluslararası iş birliğine değinilen iki makalenin literatür taraması olmanın ötesine geçemediği görülmektedir.

Yine de bu dört makale kitabın genelinde birbirini tamamlar niteliktedir. Okuyucu makaleleri okuduğunda, göçle ilgili hukuksal ve kurumsal düzenlemelerin nasıl süreçlerden geçtiği, yapılan uluslararası antlaşma ve düzenlemelerin neler olduğu, dünyada bu konuda yapılan uluslararası iş birliklerinin ve bölgesel istişarelerin neler olduğuna dair genel bilgilere ulaşmaktadır. Ardından Avrupa’da göçün ne tür süreçlerden geçtiğine, AB’de göçün ve göç politikalarının yaşadığı değişime, bu politikalarda güvenlik unsurunun nasıl etkili olduğuna, yasa dışı göçle ilgili AB’ye üye ülkelerde yapılan düzenlemelerin nasıl ilerlediğine dair fikir edinmektedir. En nihayetinde Türkiye’de göç olgusunun kamu yönetiminde ve iç politikada nasıl ele alındığı, ulusal göç politikalarının, göçle ilgili başlıca aktörlerin ve politika metinlerin neler olduğu, Türkiye’de göç yönetimi ve örgütlenmesinden sorumlu ulusal kurumların neler olduğu hakkında bilgi sahibi olmaktadır. Özellikle son iki makale eleştiri ya da istatistiksel analiz içermeleriyle nispeten literatür taramasının ötesine geçmektedir. Avrupa’daki göç politikalarının ele alındığı bölüm, genel bilgilere değiniyor olsa da aynı zamanda ağırlıklı olarak AB’yi göç politikaları bazında insan güvenliğinden ziyade sınır güvenliğini ön plana aldığı için eleştirmektedir. Türkiye’nin göç yönetimi ve örgütlenmesinin ele alındığı bölümde ise literatür taramasına ek olarak, yazarın kendi oluşturduğu tablolar ve Göç İdaresinin raporlarındaki istatistiksel verilerden yararlanarak Türkiye’de göç yönetiminin yapısını ortaya koymaya çalıştığı görülmektedir. İstatistiksel verilere ve tablolara başvurulması makaleyi sade bir literatür taraması olmanın dışına çıkartarak özgünlük kazandırmaktadır.

“Uluslararası Göçün Ekonomi Politiği” başlıklı üçüncü bölüm ve “İnsan Güvenliği ve Kadın Göçü” başlıklı altıncı bölümde, göç konusunun biraz daha uluslararası ilişkiler teorileri temelinde ele alınmaya çalışıldığı görülmektedir. Örneğin, göç ve güvenlik ilişkisini göç ve ekonomi ilişkisi üzerinde durarak inceleyen üçüncü bölümde, Caner Kalaycı, göç süreçlerinde devletleri sorgulaması ve sermaye-göç ilişkisi üzerine odaklanması sebebiyle temel göç yaklaşımlarından farklı olarak değerlendirdiği Klasik Marksist yaklaşım ve Marksist felsefeden temelini alan Dünya Sistemleri yaklaşımları (Merkez-Çevre) üzerinden uluslararası göçü ele almıştır. Cengiz Kılıç, Ayfer Aydıner Boylu ve Gülay Günay tarafından yazılan altıncı bölümde ise, Feminist perspektif ve toplumsal cinsiyet ekseninde kadın göçünün nedenleri ve kadınlar üzerindeki etkileri, kadınların göç ettiklerinde çalıştıkları iş kolları, göç sürecinde yer alan kadınların karşılaştıkları sorunlar ve insan güvenliği açısından kadın göçü üzerinde durulmuştur. Genel olarak göç teorilerinin ekonomik temelli olduğu ve uluslararası ilişkiler teorilerinin de göç konusuna yeterince eğilmediği göz önünde bulundurulduğunda, yazarların uluslararası göçü uluslararası ilişkiler teorilerinden Marksist yaklaşımlar çerçevesinden veya Feminist perspektiften ele almaya çalışmaları makaleleri yenilikçi kılmaktadır. Bu açıdan iki makale de farklı bakış açılarıyla mevcut literatüre katkı sağlayan çalışmalar arasında yerlerini almaktadır.

Kitapta, uluslararası kurumların oluşturduğu verilerden, haritalardan ve istatistiklerden yararlanan bir başka makale ise Umut Kedikli’nin kaleme aldığı “Bir Güvenlik Sorunu Olarak Düzensiz Göçe Bağlı Göçmen Kaçakçılığı” adlı dördüncü bölümdür. Kedikli burada özellikle uluslararası göçü düzensiz göçmenlerin durumlarından yararlanarak yasa dışı bir ekonomik kazanç kapısı haline dönüştüren göçmen kaçakçılığını ele almıştır. Bu doğrultuda çokça karıştırılan göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti arasındaki farka değinerek işe başlamıştır. Göçmen kaçakçılığında genel olarak dünyada kullanılan güzergahları ve bölgesel olarak Avrupa’ya yapılan kaçakçılıklarda kullanılan güzergahları haritalar üzerinden açıklamıştır. Türkiye’nin de bu güzergahlardaki konumuna ve önemine yine haritalar ve göçmen kaçakçılarının müşterisi olan düzensiz göçmenlerin uyruk ve sayılarına dair istatistiksel veriler üzerinden değinmiştir. Göçmen kaçakçılığına bağlı güvenlik sorunlarının altını da çizen Kedikli, göçmen kaçakçılığı ile mücadele amacıyla uluslararası hukukta ve Türkiye’de yapılan düzenlemeleri ele almış, yıllara göre Türkiye’de yakalanan göçmen kaçakçılarının verildiği bir tablo da göçmen kaçakçılığı ile ilgili durumun önemini okuyucunun dikkatine sunmuştur. Makalede kullanılan harita, istatistiksel grafik ve tablo gibi veri görselleri üzerine ekleme yapılmadan doğrudan uluslararası ve ulusal kurumlardan alınmış olsa da görsel kullanımı hem makalede ortaya konulan argümanı kuvvetlendirmiş hem de okuyucunun dikkatini konuya çekmede son derece etkili olmuştur.

Kitabın en farklı ve ilgi çekici bölümü güvenlik konusunu güven kavramı ekseninde ele alan “Göç, Uyum, Tehdit ve Çöküş: Yeni Toplumsallıklar İnşası Mümkün mü?” başlıklı beşinci bölümdür. Burada göç ve güvenlik daha çok sosyolojik boyutuyla ele alınmakla birlikte, makale yeni bir argümanı ortaya koymaya çalışmaktadır. Bölüm güvenlik ya da güvenlikleştirmeden ziyade “güven” kavramı ekseninde göç, uyum ve entegrasyon üzerinde durmuş, göçlerin topluluklar için birer kriz olarak tanımlanması endişesiyle klasik entegrasyon tartışmalarının artık geçerliliğini kaybettiği tezi üzerine kurulmuştur. Makalenin yazarı Adem Sağır’ın hem göç eden kişi hem de göç ettiği toplum açısından yabancılaşma olgusunun çift yönlülüğünü ve bunun yarattığı güvensizliği ele alması makaleyi ilgi çekici kılmaktadır. Göç eden kişilerin sosyal kimliklerinin kırılması, içine düştükleri psikolojik, sosyolojik ve kültürel ikilemler, gittikleri toplumlarda dışlanmaları ve uyum sağlama çabaları makalede gözler önüne serilmektedir. Sağır, makaleyle hem göçmenler ve gittikleri devlet ve toplum açısından ortaya çıkan güven sorununa, hem iki tarafında buna karşı geliştirdiği reaksiyonlara da ışık tutmaktadır. Makale, ortaya çıkan durumun karşılıklı olarak inşa edilen sosyal bir süreç olduğunu iddia etmekte ve buna dikkat çekmektedir.

Kendisi de göçmen bir ailenin üçüncü nesil bireyi olan Sezai Özçelik’in “İç Çatışmalar ve Göç” başlıklı çalışması kitabın son makalesidir. Silahlı çatışmaların uluslararası göçe etkisini inceleyen Özçelik, bu bölümde özellikle son dönemde uluslararası ilişkiler teorileri ve uluslararası güvenlik çalışmalarında da önemli bir yer edinen göç, güvenlik ve iç savaş ilişkisini incelemeye çalışmıştır. Bu kapsamda iç çatışma olgusunu ele alarak iç savaş ve göçün birlikte güvenlikleştirilmesine, güvenlik bağlamında iç çatışmaların göçe nasıl neden olduğuna, Türkiye’nin özellikle 1990’lardan itibaren iç çatışmalar sonucu oluşan mülteci krizlerinden nasıl etkilendiğine değinmiştir. Makale ilk bakışta sade bir literatür taraması gibi görünmekle birlikte, Özçelik’in makale içerisinde verilere ve tarihten örneklere yer vererek argümanlarını desteklediği ve makaleyi ilgi çekici hale getirdiği göze çarpmaktadır.

Genel olarak değerlendirildiğinde, bazı makaleler sadece literatür taramasından ibaret olsa da bölümlerin her birinin aydınlatmak istediği en az bir araştırma sorusu olduğu görülmektedir. Her bölümde literatür özenle taranmış ve aydınlatılmak istenilen soru açıkça ortaya konulmuştur. Yapısal olarak ise eserin dil yalınlığı, cümlelerin karmaşık ve uzun olmaması ve anlaşılır olması açısından özenle hazırlandığı görülmektedir. Bölümler uzunlukları açısından okunabilir niteliktedir; bölüm sıralamaları ise göç ve güvenlik temasının genel çerçevesinden başlayarak daha spesifik alanlara doğru yapılmıştır. Bu durum, bölüm arası konu geçişlerinde bütünlüğün korunmasını, dolayısıyla okuyucunun bölümler arasındaki geçişi rahatlıkla konudan kopmadan yapabilmesini sağlamıştır. Konular, göç ve güvenlik ilişkisine ilgisi olan herkesin rahatlıkla okuyabileceği şekilde fazla detaya girilmeden, okuyucuyu derinlemesine bilgiye boğmadan temel bilgiler düzeyinde ele alınmıştır. Kaynakçaların her bölümün sonunda ayrı ayrı verilmiş olması daha detaylı bilgi almak isteyen bir okuyucunun konuyla ilgili literatüre kolayca ulaşabilmesi açısından yerinde bir tercih olmuştur. Dahası, kaynakçalara bakıldığında her bir makalenin birkaç örtüşen temel kaynak dışında farklı kaynaklara başvurmuş olduğu göze çarpmaktadır. Bu da kitabın genelini kaynakça ve literatür taraması açısından zenginleştirmektedir. Öte yandan kitap bölümlerinde tekrara düşülmemesi açısından aynı kavramların defalarca açıklanmamasına özen gösterilmiştir ve yeri geldiği zaman adı geçen kavramla ilgili bilgi alınabilmesi için kitap içerisinde kavramın açıklandığı diğer bölüme de atıfta bulunulmuştur.

Son olarak eklemek gerekirse, makalelerin neredeyse hepsinde göçün nedenleri ve farklı kesimler üzerinde yarattığı etkiler açısından bir güvenlik meselesi olarak ele alındığı görülmektedir. Göçün güvenlikleştirilmesi konusu pek çok çevre tarafından göçmenler ve özellikle de yerleştikleri toplum açısından olumsuz bir etken olarak görülmektedir. Fakat, göçün kitaptaki şekliyle bir güvenlik meselesi olarak ele alınmasının bile aslında göçün güvenlikleştirilmesine katkı sağladığı unutulmamalıdır. Naçizane bir fikir olarak bu makalelere ek, göçün aslında bir güvenlik tehdidi ya da sorunu olmayabileceğine dair yapılan çalışmalara ya da göçün güvenliksizleştirilmesini (de-securitization) temel alan araştırmalara da yer verilmesiyle, hem literatürdeki farklı bakış açısına sahip kesimlerin fikirlerine ışık tutulabilir, hem de bu şekilde kitabın kapsamı genişletilebilirdi. Her şeye rağmen genel olarak kitabın göç konusunu farklı disiplinler, farklı konular ve farklı yaklaşımlar temelinde ele almaya çalışması, çalışmayı literatüre katkı sağlayan Türkçe kaynaklar arasına sokmaktadır. Bunun yanında kitabın; göç, göç ve güvenlik gibi konulara giriş açısından başlangıç düzeyinde bir ders kitabı niteliğinde olabileceğini söylemek de yanlış olmayacaktır.