Korona virüs salgınının dünyayı ve ülkemizi ve etkisi altına aldığı zor zamanlardan geçiyoruz. Bu salgın ile mücadele tüm hızıyla devam ederken olası siyasi, ekonomik ve kültürel sonuçlarının neler olacağı, bunun dünyayı nasıl ve ne yönde etkileyeceği de tartışma konusu. Şu anda ülke ve dünya gündeminin ana konusu olarak görünen Korona virüs salgını hakkında araştırma yapanlar sadece sağlıkçılar, bilim insanları, ekonomistler değil. Uluslararası İlişkiler disiplini de bunun örneğini görebileceğimiz bir çalışma alanı. Özellikle düzen ve sistemik değişiklikler çerçevesinde Korona virüs salgını hakkında uluslararası ilişkiler perspektifinden çalışmalar, görüş yazıları yayınlanmaya başladı. Bu yazıda ise sizler için seçtiğimiz ve önerdiğimiz 5 makaleyi ön plana çıkarıp, özetlerini vereceğiz.
Kurt M. Campbell & Rush Doshi, “The Coronavirus Could Reshape Global Order”, Foreign Affairs, 18 Mart 2020:
- ABD’nin küresel lider statüsü sadece varlık ve güç üzerine değil, aynı zamanda küresel kamu mallarının sağlanması, krizleri koordine etme yeteneği ve istekliliği üzerine de inşa edilmiştir. Koronavirüs salgını ABD liderliğinin bu üç unsurunu da test ediyor ama Washington şimdiye kadar bu testi geçemedi. Pekin ise ABD’nin hatalarının yarattığı açıklıktan yararlanmak için hızlı ve ustalıkla hareket ediyor. Çin, lider olarak görülürse ve Washington’un bunu yapamayacağı veya istemediği görülürse, bu algının ABD’nin küresel politikadaki konumunu ve yirmi birinci yüzyıldaki liderlik yarışmasını temelden değiştirebileceğini düşünüyor. Pekin, dünyanın geri kalanına ulaşabilmek için başarı işaretlerini daha da büyük bir anlatıya dönüştürmek için çabalıyor. Xi, küresel mal tedarikinin yükselen bir güç ve lider kimliği oluşturabileceğinin de farkında. Son birkaç yılını Çin’in dış politikasını küresel yönetimde lider konuma getirmek için düşünerek harcadı ve Koronavirüs salgını da bu teoriyi eyleme geçirmek için iyi bir fırsat. Pekin’in maddi yardımdaki üstünlüğü, dünyanın koronavirüsle savaşmak için ihtiyaç duyduğu şeylerin çoğunun Çin’de üretildiği gerçeğiyle daha da artmakta.
Meliha Benli Altunışık, “Ortadoğu’da Derinleşen Kriz Koronavirüs, Düşen Petrol Fiyatları ve Yönetilemeyen Ülkeler”, Panorama, 25 Mart 2020:
- Tüm dünyaya yayılan korona virüs Ortadoğu’da da birçok ülkede bireysel ve toplumsal sağlığı tehdit ediyor. Petrol fiyatları ise son 20 yılın en düşük seviyesine düştü. Bu durum bölgeyi derinden etkileyecek. Petrol fiyatlarının düşmesi genel olarak bir süredir azalan talep nedeniyle başladıysa da virüs salgınının önce en önemli petrol ithalatçısı olan Çin’i vurması, daha sonra tüm dünyada talep düşüklüğü yaratması yaşadığımız ‘petrol krizi’nin en önemli nedenidir. Petrol üretimini kısmayacağını dile getiren Rusya’dan sonra bu hamlenin kendisine pazar payı kaybettireceğini düşünen Suudi Arabistan üretimi kısmak bir yana artırarak petrol fiyatlarında bugünlerde gördüğümüz düşüşe neden oldu. Yine de petrol fiyatlarının düşüşü öncelikle petrol ihracatçısı ülkeleri etkiliyor. Bölgenin diğer iki önemli petrol ülkesi İran ve Irak da hala büyük ölçüde petrol gelirlerine bağlı olmanın yanında zaten uzun zamandır başka sorunlarla da karşıya karşıyalar. Bölgede ekonomisini en fazla çeşitlendiren ülke olan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ise çeşitlendirme politikaları sonucu ortaya çıkan petrol dışı sektörlerde de farklı bağımlılıklar yaratmaktadır. Ortadoğu’nun petrol ihraç eden ülkelerinin ekonomik sıkıntıları genel olarak bölgeye de yansıyacak ve petrol fiyatlarının düşmesi bu ülkeleri de etkileyecek. Bu da sosyo ekonomik ve siyasi problemleri daha da artıracak. Gelirlerin düşmesi, bazı ülkelerin bölgesel politikalarını da önemli şekilde etkileyebilir. Bu ülkeler iç politikada da sorunlar yaşarsa, oldukça masraflı olan bölgesel politikalarını değiştirmek zorunda kalacaklardır. Bölge dışı aktörlerin bölge politikaları da mevcut karmaşaya katkıda bulunuyor. Düşen petrol fiyatları ve koronavirüsün toplumsal etkileri ile birlikte bölgede krizin daha da derinleşeceğini tahmin edebiliriz.
Ali Murat Kurşun, “Korona Virüsü, Uluslararası Düzen ve Yeni Norm Arayışları”, Daktilo1984, 24 Mart 2020:
- Korona virüs krizi sadece uluslararası siyasetin bir konusu değildir. Aynı zamanda tüm dünya toplumlarını etkileyen ve küresel sistemin her noktasına nüfuz eden bir boyuta ulaşmıştır. Bu virüsün uzun vadede uluslararası sisteme ne gibi etkiler yapacağı sorusuna cevap arayışları ise hâlâ devam etmektedir. Bu krizi jeopolitik ve sadece güç mücadelesi temelinde ele alan yazılar varsa da uzun süreli bir perspektif ve çözüm arayışları için yeterli argümanlar ortaya koyamamak önemli bir sorun teşkil etmektedir. Dikkat çekilmesi gereken önemli noktalardan bir tanesi uluslararası düzenin ve küresel yönetişimin, küreselleşme ve devlet-toplum doğası açısından nasıl şekillenebileceği ve bunun da ötesinde Korona virüsü ve benzeri krizler karşısında uluslararası sistemin yeni yönetişim normlarına ne derecede ihtiyaç duyduğunun önemidir. Virüse karşı jeopolitik yaklaşımlar ve küresel liderlik gösterişleri olsa da salgının geçici yansımalarından ziyade uzun süreli perspektifini oluşturmaya odaklanmak daha yararlı olacaktır. Bu bağlamda meseleyi küreselleşme, liberal uluslararası düzen ve devlet-toplum doğası çerçevesinde ele almak gerekmektedir. Mesele bu çerçevede ele alınsa da Korona virüs ve diğer küresel salgınlar için yaratılması gereken normlar ve devletlerin bu konularda iş birliği yapmasının önemi büyüktür. Uluslararası devlet davranışına dair üretilecek normların ötesinde, büyük kriz anlarında devletlerin vatandaşları ile olan ilişkilerine dair geliştirilecek evrensel davranış kalıpları da önem arz etmektedir. Kısa vadeli eylemlerden ziyade uzun süreci inceleyecek sosyal değerlendirmeler bu tarz krizlerin önlenmesine ve yeni sistemlerin kurulmasına da katkıda bulunacaktır.
Ali Balcı & Tuncay Kardaş, “Bir Küresel Siyaset Krizi Olarak Kovid-19 Salgını”, Anadolu Ajansı, 23 Mart 2020:
- Küresel bir salgın haline gelen Korona virüs salgınının birçok politik sonucunun olacağını söylemek doğru olur. Kovid-19 salgını gösterdi ki, krizin ilk anında devreye sokulan siyasi refleksler dramatik bir şekilde işlevsiz kalıyor ve teknolojinin/teknik bilgilerin ön aldığı yeni bir siyaset tarzı ortaya çıkıyor. Tüm dünyada sivil toplumcu ve dayanışmacı siyaset, yerini devletin katı kontrolünün tekrar ele aldığı, tepeden inmeci ve sosyal izolasyonu öncelikli hale getiren politikalarına bırakıyor. Siyasetin tekno-politik bir form içine girmesi, ortalama vatandaşı kurumsal siyasetin daha da dışına itmekle kalmıyor, devletin işleyiş ve doğasıyla ilgili ön kabulleri de zorluyor. Ayrıca koronavirüs salgını ile birlikte toplumsal oluşum ve iletişimin daha fazla sanal âleme kaydığı bir sıçrama yaşanıyor. Avrupa Birliği (AB), salgından en çok yara alan bölgesel kurumların başında geliyor. Her ülkenin kendi sağlık sorununu öncelikli hale getirmesi AB’nin en önemli prensiplerinden olan politik-ekonomik bütünlük ve dayanışmayı ortadan kaldırıyor. Dünya siyasetinin gidişatı ile bazı ülke tecrübeleri de önemli ipuçları veriyor. Özellikle İran’ın Kovid-19 tecrübesi kayda değer özelliklere sahip. İran da Çin gibi otoriter bir rejim tipine sahip fakat iki ülke arasında kriz anında önemli farklar ortaya çıktı. İran alması gereken tedbirlerde çok gecikti, Çin ise kriz anında otoriterliğini çözüm siyasetinin bir aracı olarak kullandı ve hızlı, yerinde tedbirlerle virüsün yayılımını engelledi. Çin salgınla boğuşan geniş bir coğrafyaya hastalığı test etme kitlerini ulaştırmaya başladı. Bunu da en önemli küresel ticaret ağlarından biri olan Ali Baba üzerinden bağış olarak yapıyor bu durum da Çin’e maddi üstünlük olarak geri dönüyor. ABD ise uluslararası sorunlar karşısında sorumluluğu müttefiklerine atan yeni milliyetçi bir dış politika çizgisine girmiş bulunuyor. Kovid-19 salgını tecrübesi Çin-ABD küresel rekabetinde yeni bir sertleşmenin de sinyalini veriyor.
James Kraska, “China Is Legally Responsible For Covid-19 Damage And Claims Could Be In the Trillions”, 23 Mart 2020:
- 31 Aralık günü Wuhan Belediye Sağlık Komisyonu, önlenebilir ve kontrol edilebilir mevsimsel bir grip olarak tanımladığı hastalığın insandan insana bulaşmadığını belirtti. Bu tabii ki yanlış bir bildiri. Kritik anlarda yetkililer, kamuoyu alarmı ve siyasi utançtan kaçınmak için bu krizle açıkça yüzleşmeden önce gizlilik ve düzeni korumayı seçtiler. 1.700 sağlık çalışanının enfekte olduğunu açıklamadan ise yaklaşık iki ay boyunca beklediler. Çin Dünya Sağlık Örgütü’ne açık ve şeffaf bilgi verememiştir ve bu da ahlaki bir çöküşten daha fazlasıdır. Yasal olarak bağlayıcı olan 2005 Uluslararası Sağlık Tüzüğü’ne göre Çin uluslararası sonuçları olan herhangi acil bir halk sağlığı durumunda neyin oluşabileceği hakkında hızlı bir şekilde bilgi toplamak ve ortak bir anlayışa katkıda bulunmakla yükümlüdür. Devletlerin 24 saat içinde zamanında ve şeffaf bilgi vermeleri ve sunulan risklerin ortak değerlendirmelerine katılmaları gerekmektedir. Ancak Çin, Ocak ayı sonlarında Dünya Sağlık Örgütü tarafından tekrarlanan salgın soruşturma yardım tekliflerini reddetmiştir. Burada devreye giren konu ise Çin’in yasal bir sorumluluğunun olup olmadığıdır. Çin’in kasıtlı davranışı yanlış olsa da, yasa dışı mı? Eğer öyleyse, diğer devletlerin yasal bir çözümü var mı? Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun 2001 Devletlerin Uluslararası Haksız Fiillerinden Kaynaklanan Sorumluluğu Maddeler Metninin 1. maddesi uyarınca, devletler ulusları kapsayan hatalı davranışlarından sorumludurlar. Sorumluluk, yerel Wuhan yetkililerinden, Çin devletinin tüm organları olan ve davranışları Çin’e atfedilebilen Xi’nin kendisine ait. “Devlet organı”, ulusal yasalara göre hareket eden kişi veya kuruluşları içermektedir. Kimse Çin’in yükümlülüklerini yerine getirmesini veya devletin sorumluluk yasasının gerektirdiği adımları atmasını beklemiyor. Peki, Birleşik Devletler ve diğer uluslar haklarını nasıl savunabilir? Atılacak adım, Çin’in liderlik pozisyonlarından ve üyeliklerinden alıkoymak olabilir. Devletler, Çin’e hava yolculuğunu yıllarca askıya alabilir ve Çin’in, ülkenin bilgi ekosistemini dünyanın geri kalanından kapalı tutan ünlü internet güvenlik duvarını zayıflatabilir. Ama karşı önlemlerin sadece düşmanca olmayan eylemlere değil, aynı zamanda normalde uluslararası hukukun ihlali anlamına gelen eylemlere de izin verdiğini unutmayın.