Türk Dış Politikası: Olgular, Belgeler, Yorumlar kitabımızın ilk baskısı 17 seneyi geride bıraktı ve bu süreç içerisinde 20’nin üzerinde yeni baskı yapıldı.  Türkiye ve KKTC’de çok sayıda üniversitenin siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve ilgili sosyal bilimler bölümlerinde Türk Dış Politikası (TDP) derslerinin ana kitabı olarak okutulduğu dikkate alınırsa bu süre içerisinde binlerce üniversite öğrencisinin TDP çalışmalarına rehberlik etti. İlk iki cilt 2006’ya kadar güncellenmiş biçimde ABD’de yayınlandı, Nisan 2018’de de Farsça çevirisi Tahran’da çıkacak.

Bu süreç aynı zamanda TDP kitaplarının çoğalmasına ve farklı perspektiflerde TDP kitaplarının hazırlanmasına da tanıklık etti. Dolayısıyla geriye doğru bir bakış yaparak TDP kitabımızın kapatmaya çalıştığı temel eksikliklerin ve hazırlama sürecinde takip ettiğimiz metodun muhasebesini yaparak ileriye dönük kapsamlı TDP çalışmalarına alternatifler sunmanın faydalı olacağı kanaatindeyim.

Tabii, böyle bir muhasebeye öncelikle birçoğumuzu yetiştiren Olaylarla Türk Dış Politikası (ODTP) kitabı ile başlamak yerinde olacak zira bir kitabın en büyük başarısı, yetiştirdiği insanlar tarafından bir noktadan sonra beğenilmemesinde yatar. TDP kitabımız öncesi en çok kullanılan kitap olan ODTP artık eskimişti ve içerik bakımından fiilen 1971’de kalıyordu. En temel problemlerden biri; kitabın sadece olayları anlatan, yorum ve belge içermeyen kronolojik bir yaklaşıma sahip olması idi ve aslında bu da imkânlar doğrultusunda bilinçli bir tercihti: “Bu bir analitik çalışma olmaktan çok, olaylara ve yayınlanmış belgelere dayanan kronolojik bir çalışmadır. Bir yandan olanaklarımızın sınırlılığı, öte yandan Türkiye’de bu konuda analitik bir çalışma yapmak isteyenlerin buna temel olacak olayları toplu bir biçimde bulamamaları, bizi her şeyden önce bu boşluğu doldurmaya, yani kronolojik bir çalışma yapmaya yöneltmiştir”. Yer yer resmî tarih anlatımına da kaçan ODTP’nin bir editörünün   olmaması da kitabı dilsel ve analitik bütüncüllükten uzak bırakmıştı. Tabii, kitabın bir diğer problemi de, o günkü şartlar doğrultusunda, konuya göre yazar değil, yazara göre konu seçilmiş olmasıydı. Biz tam da bu eksikliklerden yola çıkarak hareket ettik.

Türk Dış Politikası: Olgular Belgeler Yorumlar’da Yöntem ve Yaklaşım

TDP’nin öğrencilerin derslerde rahatlıkla ve hatta zevkle kullanabileceği pratik bir kitap olmasını temin etmek,  bütüncül bir yaklaşım ortaya koymasını sağlamak, sadece bilgi aktarmak değil aynı zamanda analitik bir çerçeve sunarak sonraki çalışmalara temel oluşturmasını sağlamak için hazırladığımız yol haritası birtakım temel düsturdan oluşuyordu.

1) Olayların yanı sıra belgeler ve yorumlar içermeliydi. Zira bugüne kadar yapılan TDP çalışmaları öyle ya da böyle olayları ortaya koyabilmişti ancak belgeleri ve özellikle bunların yorumlarını bütüncül bir çerçevede sunan bir çalışma henüz yoktu. Bu bize aynı zamanda resmî tarih anlatımından uzaklaşmayı da sağlayacaktı.

2) Her ne kadar önceki çalışmalar gibi kronolojik bir yaklaşımı benimseyecek olsa da mutlaka tematik bir yaklaşıma da sahip olmalıydı. Böylece TDP hem dikey boyutta (tek bir konuda; mesela Türkiye-Yunanistan ilişkileri) hem de yatay boyutta (kronolojik olarak, belli bir dönemde bütün ülkeler ile olan ilişkiler) incelenebilecekti.

3) Dönemin tüm ilişkilerini bir uzmana yazdırmak yerine her ilişki kendi uzmanına yazdırıldı.

4) Analitik yaklaşımı sağlayabilmek için yazarlarımızdan tüm bölümleri kitabın girişinde ortaya konan kuramsal yaklaşım olan Stratejik Orta Boy Devletin Göreli Özerklik Arayışı çerçevesinde katkılar talep ettik.

5) Her dönem iki ana bölümde ele alındı: Her bölümün başında bir Dönemin Bilançosu yer aldı. Burası genelden özele giden üç parçadan oluştu: Uluslararası Ortam ve Dinamikler, ekonomi ve siyaset olarak İç Ortam ve Dinamikler, bu ikisinin ürünü olarak Dönemin Dış Politikası. İlgili bölümde bundan sonra yazarlar, Türkiye’nin çeşitli ülkelerle ve uluslararası örgütlerle ilişkilerini derinlemesine ele aldılar. Bu yaklaşım bize hem filmi oluşturan fotoğraf karelerini, hem de filmin kendisinibütüncül olarak görebilmeyi amaçladı.

6) Kitap içerisinde geçen kimi olayları ve kavramları izah eden kutular hazırlandı. Bunu ben öğrenci iken La  Décolonisation adlı bir kitapta ilk defa görmüştüm ve hocamız Haluk Ülman da Birinci Dünya Savaşına Giden Yol çalışmasında uygulamıştı bunu.

Ama bana bu ihtiyacı en çok hissettiren ise, “uçan doçent” olarak İzmir’de bir üniversitede iki yıl verdiğim Diplomatic History (Siyasi Tarih) dersi oldu. Zira öğrenciler derste geçen temel kavramlara yabancıydılar. Dolayısıyla önce onları anlatmak gerekiyordu, ki TDP kitabında bunlar “kutu” olarak ortaya çıktı. Bu yaklaşım aynı zamanda, Anadolu’da daha kısıtlı imkanlarla öğrenim gören öğrenciler için önemli oldu çünkü o sırada internet yoktu veya çok sınırlıydı. Anadolu üniversitelerini de bu açıdan Mülkiye’nin yanına koymuş olduk.

7) “Paralel çizgiler” ihmal edilmemeliydi. Bu terimle şunu kastediyorum: Bir devlet bir dış politika kararı alırken, ideolojisi ve ulusal çıkarının yanı sıra çok unsuru dikkate alır, almalıdır. Bunların arasında mesela karşı ülkenin iç politikası vardır, bölgedeki hegemon devletin çıkarları vardır, ve saire.

8) Altyapı (ekonomi/üretim biçimi) ile üsyapı ilişkisine önem vermek lazımdı. Ama, resmî ideolojiden kaçınırken, ideoloji körlüğüne düşmeden. Dış politika tabii ki iç politikadan, ülkenin üretim biçiminden vs. etkilenirdi ama, çok özel/istisnai bir alan olduğunu da unutmamak gerekiyordu. Bu bizim üç cilt boyunca TDP’nin dönüşümünün tek nedene dayanmadığını vurgulamamızı sağladı.

Burada altını çizmek gereken ayrı bir nokta bulunmakta. TDP kitabımızın hemen her baskısında kimi eksiklikleri ve hatta yanlışları düzelttik. Bu önemli, çünkü kitabın sürekli düzeltilerek ileriye taşınmasını sağlıyor. Bu noktada özellikle öğrencilerden çok büyük katkı aldık; birçok düzeltmeyi onların uyarısı ile gerçekleştirdik. Tabii, ben de her yazarın bölümünü 3 ila 7 defa kontrol ettim. Nihayetinde bütüncül bir çalışma ortaya çıktı.

Üçüncü Cildin Temel Sorunları

Esasında üçüncü cildin önündeki en büyük sorun, verdiğimiz 10 yıllık ara idi. 10 yıl sonra tekrar böyle bir işe girişmek ve aynı kadroyu tekrar harekete geçirmek ek çaba istedi. Bazı arkadaşlarımız kendilerine özgü çeşitli nedenlerleüçüncü cilde katılamadılar. Bununla birlikte, daha genç arkadaşlarımız onların yerini hemen ve yetkin biçimde doldurdu. Burada, eski ve yeni yazarlar arasında dört ismi özellikle anmalıyım:

Öncelikle Mustafa Aydın; rektör olmasına ve birçok idari görev üstlenmesine rağmen çalışmaya olan bağlılığını sürdürdü. Aynı şekilde, şu anda (Şubat 2018) KKTC Dışişleri Bakanı olan Kudret Özersay, Annan Planı baş görüşmecisiyken ve bu sıfatla dünya başkentleri arasında durmadan mekik dokurken, bölümlerini bir gün bile aksatmadı. Strasbourg Üniversitesinden Samim Akgönül insan haklarıyla ilgili bölüme çok geniş ufuklu katkılarda bulundu. Eski öğrencimiz Nuri Yeşilyurt da henüz doktora öğrencisi iken, önceki tam beş yazarın yerini alarak cildin Ortadoğu bölümünü yazdı.

Üçüncü cildin bir diğer sorunu ise yakın tarihi mercek altına almak idi. Bu unsur akademik anlamda hem tehlikeliydi, hem de yazılanların çok uzamasına sebep oluyordu zira hangi konunun önemli hangisinin önemsiz olduğunu ayırt etmek ancak zamanla mümkündü. Ayrıca, olayların tüm sebep ve sonuçlarının ortaya henüz çıkmamış olması da bir diğer zorluktu.

Diğer yandan, Üçüncü Cilt çok önemli bir işlev yükümlendi: İlk iki cildi yazarken farkında olmadığımız bazı önemli şeyler, on yıl sonra artık kafamızda görülebilir hale gelmişti, bazı yorumların takviyesi/değişmesi gerekiyordu. Nitekim bunu “2012’den Bakınca…” başlıklı kutulara yansıttık. Bilginin-yorumun göreliliği ve objektiflik hedefimiz bunu gerektiriyordu. Böylece, sanırım, yeni koşullar ve bilgiler ortaya insanın zaman içinde kendini değiştirmesi ve eski pozisyonları korumakta katı davranmaması gerektiğini de öğrenciye aktarabilmiş olduk.

Bu arada, “her şerde bir hayır vardır”ı destekleyen bir durumu da yazmış olayım: Yeni arkadaşlarımızdan biri, işlerinin olağanüstü çokluğundan kendi bölümünü epey geciktirdi. Ama sonradan gördük ki, bu gecikme olmasa ve konuyu planlandığı gibi 2010 sonunda kesmiş olsaydık, kitap AKP hükümetinin dış politikasının övgüsü olacaktı çünkü Suriye meselesine kadar “sıfır sorun” diyerek iyi götürüyordu Hani ne derler, “Allah korumuş”…