1990’larda gerçekleşen büyük ölçekli insan hakları ihlallerinin ve bu olaylara karşı uluslararası toplumun geç müdahalelerini (veya tepkisiz kalmasını) takiben dönemin Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan “… eğer insani müdahale devlet egemenliğine karşı kabul edilemez bir saldırıysa Ruanda ve Srebrenitsa’da olduğu gibi insanlığa dair ortak öğretilerimizi her yönüyle etkileyen bu geniş kapsamlı ve sistematik ihlallere nasıl cevap vermeliyiz?” sorusunu yöneltmiştir. Bu çağrıyı takiben 2000 yılında Gareth Evans ve Mohammed Sahnoun’un eş başkanlığında “Müdahale ve Devlet Egemenliği Uluslararası Komisyonu” (International Commission on Intervention and State Sovereignty-ICISS) adıyla bir komisyon kurulmuş ve 2001 yılı Aralık ayında Koruma Sorumluluğu (Responsibility to Protect – R2P) başlığıyla bir rapor yayınlanmıştır. İnsani müdahale doktrininin ötesinde, yeni bir yaklaşım olarak ortaya konan R2P kavramı BM çerçevesinde bir dizi girişimin ardından 2005 yılında BM Genel Kurulu üyelerince Dünya Zirvesi Sonuç Belgesi’nin 138 ve 139. Paragrafları çerçevesinde oybirliği ile kabul edilmiştir. BM çatısı altında normatif sınırları soykırım, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve etnik temizlik olmak üzere dört ağır suçla çizilen ve uygulaması Güvenlik Konseyi’nin yetkilendirmesine dayandırılan R2P (BMGK, 2005), 2009 yılından başlayarak dönemin Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un inisiyatifinde yıllık olarak detaylı raporlarda irdelenmiş, bu şekilde hem normun kavramsal derinliği ile araçları netleştirilmeye çalışılmış, hem de uluslararası toplumun R2P uygulamalarını istikrarlı hale getirmek hedeflenmiştir.

Ban Ki-moon’un R2P üzerine ilk kapsamlı raporunda ortaya koyduğu üzere, norm halihazırda “devletlerin bireysel koruma sorumluluğu”, “uluslararası yardım ve kapasite artırımı” ve “zamanlı ve kararlı tepki” unsurlarını içeriden üç sütunlu bir yapıda tanımlanmaktadır (BMGK, 2009: 2). Bu çerçevede R2P, engelleme ve tepki verme olarak iki ana sorumluluk üzerinden değerlendirilmekte ve engelleme sorumluluğu hem devletler özelinde hem de uluslararası toplum genelinde öncelik olarak nitelendirilmektedir. BM Genel Sekreterleri sonraki raporlarında bu tanımlamaya sadık kalmış ve R2P üzerine değerlendirmelerini normun tanımlanmış sınırlarını değiştirmeden, uygulama araçlarını netleştirmeye ve derinleştirmeye yönelik olarak yapmışlardır.

2001 sonrasında R2P’nin normatif ve kavramsal dönüşümü normun ilk dönemi için başlıca örnek Darfur olmak üzere birçok vaka ışığında gerçekleşmiştir. Bu çerçevede R2P üzerine uluslararası literatür özellikle 2005 sonrasında hızla gelişmiş ve zenginleşmiştir. ICISS’in raporunun ardından literatüre kazandırılan ilk çalışmalar R2P’nin insani müdahale ile benzerlik ve farklarına odaklanmış (bkz. Bellamy, 2003; Weiss, 2004; Evans, 2008), kimileri ise liberal teori üzerinden eleştirileri kaleme almıştır (bkz. Chandler, 2004). 2005 Sonuç Belgesi’nin kabulünün ardından uluslararası literatür hem R2P’nin mevcut konumunun ve bir hukuk normuna dönüşüp dönüşmediğinin tartışıldığı eserlerle (bkz. Stahn, 2007) hem de başta Darfur (Sudan) örneği (bkz. Bellamy, 2005; Badescu ve Bergholm, 2009; Chesterman, 2011) ile vaka incelemeleri açısından da zenginleşmeye başlamıştır.

2011 yılında Libya’ya yapılan askeri müdahalenin ardından R2P’ye yönelik tartışmalar alevlenmiş (bkz. Welsh 2011, Adams, 2012; Thakur, 2012; Hehir ve Murray, 2013; Steele ve Heinze, 2014), Suriye vakasında uluslararası toplumun etkisiz kalması ise normun etkisini ve devamlılığını tartışmaya sokmuştur (bkz. Evans, 2012; Zifcak, 2012; Nuruzzaman 2013; Weiss, 2014). Bu tartışmalar paralelinde, özellikle güç kullanımına dair sıkıntıların irdelenmesi nedeniyle R2P’nin ikinci ve üçüncü sütunları üzerine çalışmalar da literatüre eklenmiştir. R2P’nin insani müdahaledeki gibi güç kullanımına dayalı unsurlardan ibaret olmadığının altını çizen ve üçüncü sütunun barışçıl yöntemlerini irdeleyen örneklerin (bkz. Bellamy, 2015) yanı sıra engelleme sorumluluğuna ve ikinci sütunun öncelenmesine odaklanan çalışmalar da vardır (bkz. Welsh, 2015; Gallagher, 2015). Suriye vakası ile alevlenen mülteci koruma krizi de bu bağlamda R2P literatürüne giren yeni bir yön olarak karşımıza çıkmakta, bu bağlamda, bazı yazarlar (bkz. Coen, 2015; Souter, 2016) mülteci krizlerinin önlenmesinde R2P’nin nasıl bir rol oynayabileceğine odaklanmaktadır.

Uluslararası literatürde, R2P’nin farklı unsurlarını irdeleyen çalışmalar ve R2P’nin genel eleştirileri (bkz. Kuperman, 2013; Cunliffe, 2015) dışında, normun geleceğine ve daha iyi bir uygulama için nasıl şekillendirilebileceğine dair katkılar da mevcuttur. Reforma yönelik öneri ve senaryoların ortaya konduğu bu analizlerde (bkz. Hehir 2012; Roff, 2013; Gözen Ercan, 2016) R2P’nin etkin bir şekilde uygulanabilmesi için uluslararası sistemde birtakım değişiklerin gerçekleştirilmesi gerektiği savunulmaktadır.

R2P’nin içerik ve uygulamasına yönelik analizler dışında normu Uluslararası İlişkiler kuramları açısından inceleyen çalışmalar da mevcuttur. Bunlar içerisinde sosyal inşacı incelemeler (bkz. Acharya, 2013; Welsh, 2013; Gözen Ercan, 2014; Glanville, 2015; Bloomfield 2016 gibi) ağırlıkta olmakla beraber feminist eleştiriler de mevcuttur (bkz. McPhedran vd., 2005; Bond ve Sherret, 2006; Charlesworth, 2010; Stamnes, 2010; Bond ve Sherret, 2012; Davies vd., 2015; Hewitt, 2016; Spitka, 2016; ayrıca, R2P’nin Türkçe yazında ilk feminist eleştirel incelemesi için bkz. Gözen Ercan, 2017).

Yukarıda sunulan bu genel resim çerçevesinde Türkçe Uluslararası İlişkiler literatürüne bakıldığında R2P’ye dair kıymetli Türkçe eserler olduğu görülmekle beraber mevcut çoğu çalışmanın uluslararası literatürün çeşitliliğine, güncelliğine ve derinliğine sahip olmadığı göze çarpmaktadır. Eserlerin birçoğunun incelenen konuların güncelliği açısından uluslararası literatürü geriden takip ettiği, bu nedenle de özgün katkı sağlayamadığı söylenebilir. Türkçe eserler açısından bakıldığında yayınlanmış ya da yayınlanmak üzere dergilere değerlendirilmek üzere sunulmuş makalelerde göze çarpan ortak bir husus, bu çalışmaların uluslararası literatürdeki kaynak ve tartışmalara yeterince yer vermediğidir. R2P üzerine uluslararası literatürün oldukça hızlı geliştiği göz önünde bulundurulduğunda Türkçe literatüre özgün bir katkıda bulunabilmek için bu tartışmaları yakından takip etmek ve güncel kaynaklara analizde yer vermek önem arz etmektedir. Örneğin, uluslararası literatürde R2P incelemelerine yer veren prestijli Uluslararası İlişkiler dergilerinin yanında sadece R2P’ye dair en güncel yayınları içeren Global Responsibility to Protect isimli derginin makaleleri çoğu Türkçe eserde yer almamaktadır. Daha yeni yeni R2P’nin daha güncel yönlerine odaklanan incelemeler ortaya konmaya başlanmıştır. Bugüne dek çoğu çalışma ICISS’in raporunda ortaya konan R2P anlayışı üzerinden bir analiz sunmuş, normun esas olarak uygulamada olan hali göz ardı edilmiştir. Her ne kadar söz konusu eserler yayınlandıkları tarih itibariyle Türkçe olarak ilk kez bu konuya değiniyor olmuş olsa da bu eserlerin özgün sayılması için yeterli değildir.

Türkçe Uluslararası İlişkiler literatürünün R2P konusunda özgün eserlerle gelişebilmesi ve zenginleşebilmesi için normun incelenen yönlerine derinlik kazandırılması ve normun 2009 sonrasında aldığı şekil çerçevesinde değerlendirmelerine yer verilmesi gerekmektedir. R2P’nin BM Genel Sekreteri’nin yıllık raporları çerçevesinde BM Genel Kurulu’nda irdelenmeye devam ediyor olması ve sayısı artmakta olan birçok vakanın olması nedeniyle akademik inceleme alanı olarak potansiyelini koruduğu ve yeni analizler için elverişli bir araştırma alanı oluşturduğunu değerlendirmek mümkündür. Bu bağlamda güncel vaka ve normatif gelişmeleri yakından takip eden eserlerin Türkçe Uluslararası İlişkiler literatürüne yapabileceği katkı kuşkusuzdur.