Yurtdışından gelip İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Siyaset İlmi Kürsüsüne asistan olduğum dönemde Türkiye’de uluslararası araştırmalar çok mütevazi bir gelişme düzeyindeydi. Benim geldiğim kürsüde Siyasi Tarih ve Hukuk Fakültesi’nden hocaların verdiği Devletler Umumi ve Devletler Hususi Hukuku derslerinden başka dersler yoktu. Evet, az daha unutuyordum, bir de Diplomatik Muhaberat diye bir ders vardı. Daha sonraki senelerde bu programa Uluslararası Siyaset, Mukayeseli Siyaset, Uluslarası Örgütler dersleri eklendi. Benim asistanlık görevine başladığım 1964 yılında Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde de çok farklı bir müfredatın uygulandığı söylenemez. O yıllarda sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda üniversiteden beklenen devlete nitelikli memur yetiştirmekti. Örneğin, benim göreve başladığım Siyaset İlmi Kürsüsü  yeni kurulmaktaydı. Kurulmasında öncülük eden rahmetli Prof. Mehmet Oluç bir işletme profesörüydü. Uluslararası alanda iktisadiyatın öneminin giderek artmakta olmasına karşılık, yetişen diplomatlarımızın yeterli iktisat eğitimi almadığı tespitinden yola çıkmış, bu boşluğu ancak İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi’nin doldurabileceğini düşünerek bir kürsü kurulmasında öncülük etmişti.

Sizlerin de takdir edeceği gibi, uluslararası ilişkiler eğitimi, toplumların uluslararası sistemle daha sık etkileşimde bulunmaları durumunda önem kazanıyor. Benim sözünü ettiğim dönemde (1960’lı yıllar) Türkiye içine kapanık bir toplumdu. İster siyaset, ister kültür, ister iktisat alanında olsun, yaygın uluslararası ilişkileri bulunmuyordu. Dış ilişkiler sadece devletten devlete, diplomatik temsilciler aracılığıyla yürütülen bir faaliyet olarak görülüyordu. Pek az kişi yurt dışına seyahat etmişti. Gazetelerde dış haberlere geniş yer verilmezdi. Belki de bir çok gazetenin tek işi dış haberler olan bir sorumlusu yoktu. Gazetelerin dünya merkezlerinde temsilcilik açması ise tahayyül dahi edilemeyen bir olaydı. Böyle bir ortamda dış politika ile ilgilenen dernekler, düşünce kuruluşları ve dergilerin bulunmasının mümkün olamayacağını bilmem söylememe gerek var mı?

Benim anahatlarını çizmeye çalıştığım bu dönemde aslında değişim başlamıştı ama yavaş ilerlediği için çoğu kişi olayın pek farkında değildi. Kültür mübadeleleri bir miktar artıyor, daha fazla öğrenci yurtdışında okumaya gidiyor, Türkiye sayısı her gün artan uluslararası kurumlarda temsil ediliyor, onların düzenlediği muhtelif faaliyetlere katılınıyordu. Ancak, değişimin hız kazanması 1980 yılında, 24 Ocak Kararları ile ekonomimizin dünya ekonomisiyle bütünleşmeye başlamasıyla olmuştur. Bu çerçevede ihracatın kazandığı önem dış dünyayla her türlü temasın sıklaşması, dış dünyaya ilişkin bilgi edinme ihtiyacının yoğunlaşması, haliyle uluslarası ilişkilere duyulan ilgiyi çok yönlü olarak güçlendirmiştir. Bu gelişmenin en ilginç tezahürlerinden birisi de üniversitelerde Uluslararası İlişkiler programlarına girişin nispeten yüksek puan gerektiren bir düzeye tırmanmasıdır.

1990’da Varşova Paktı’nın sona ermesi ve bir yıl sonra Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile iki kutuplu dünyanın sona ermesi ise dış dünya ile çok yönlü ilişkilerin geliştirilmesini adeta zorunlu kılan olaydır.

Günümüzde ülkemizde uluslararası ilişkiler geçmişe göre çok daha gelişkin bir düzeye ulaşmış bulunuyor. Birçok üniversitemizde uluslararası ilişkiler bölümü bulunuyor. Azımsanmayacak sayıda düşünce kuruluşu gelişti. Bunlardan bazıları dış politika, bazıları güvenlik, bazıları bölgesel araştırmalar üzerinde çalışıyorlar. Dış politika alanında yapılan yayınların hepsini okumaya yetişmek mümkün bile değil. Uluslararası ilişkiler alanında çalışan bilim adamlarımızın makaleleri ve kitapları yurt dışında saygın dergilerde yer alıyor, önde gelen yayınevleri tarafından basılıyor.

Genç arkadaşlarımızın kureselcalismalar.com diye bir internet yayın organı oluşturmaları sevindiricidir. Daha önce Rising Powers in Global Governance deneyimiyle ilk başarılarını sağlayan arkadaşlarıma bu girişimlerinde de başarılar diliyorum. Türkiye gibi uluslararası sistemle girift ilişkileri olan bir ülkede bu tür çabalar ne kadar çok gelişirse, dış dünyayla ilişkilerin başarıyla yürütülmesini sağlayacak bilgi ve düşünce ortamı da o derecede sağlam ve sağlıklı olur. Uluslararası ilişkilerde önceden bilinen ve herkesin üzerinde anlaştığı doğrular yoktur. ‘Doğru’yu aramak ancak araştırmalar, analizler, düşünce oluşturmalar ve her şeyi tartışmakla olur. Genç arkadaşlarımdan ricam, bu çabalarında farklı görüşlere açık olmaları, nezaket kurallarının ve yasaların koyduğu sınırlar dışında yayınlara herhangi bir kısıt koymamalarıdır.

Yolunuz açık olsun.