Uluslararası İlişkiler Disiplininde Enerji Eğitimi

Enerji, uluslararası ilişkiler disiplininin alt çalışma mecralarından biridir. Buna mukabil, enerji çalışmaları doğası itibarı ile ekonomiden güvenliğe, bireyden kurumlara, çevreden sağlık ve gıdaya kadar çok geniş bir yelpazedeki kavram, kuram ve farklı analiz düzeylerinde baskınlaşan çeşitli aktörlerle etkileşim halindedir. Bu etkileşim, bazen nicel, bazen niteliksel, ancak çoğu zaman her ikisinin bir arada yer aldığı çalışmaların yapılmasını gerekli kılmaktadır.

Uluslararası ilişkiler okumuş ya da okumakta olan kişilerin, enerji çalışmalarında karşılaştıkları en büyük güçlük, enerji kaynakları olarak ifade ettiğimiz şemsiye altındaki türlerin her birini, ürün özellikleriyle yeterince tanımamalarından kaynaklanmaktadır. Çok önemli olmakla beraber, Türkiye’de uluslararası ilişkiler disiplini içinde göz ardı edilen bir diğer hususun da başta petrol olmak üzere fiyat mekanizmalarının, kontrat yapılarının, borsaların, hubların ve spot piyasaların işleyişi olduğunu belirtmek gerekir. Dolayısıyla, uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde enerji üzerine çalışan bir kişi, çoğu kez belli bir vakanın ötesinde çok disiplinli bir yapı içerisindeki tezahür eden süreçleri tam olarak tespit edememektedir.

Bu iki temel güçlüğü aşmanın yolu, enerji ile ilgili hususların en basitten en karmaşığa tüm veçheleriyle çalışıldığı bir merkez ya da enstitü üzerinden yüksek lisans eğitimine paralel olarak yürütülen araştırmalar olarak görünür. Nitekim Rusya’dan İngiltere’ye, Almanya’dan Çin ve ABD’ye kadar pek çok ülkede bu ve buna benzer kurumsal yapıları tespit etmek mümkündür. Gene de özellikle lisans ve yüksek lisansta uluslararası ilişkiler öğrencilerinin alabildiği enerji eğitimi değerlendirildiğinde, bunun Türkiye örneğinde tam bir çözüm olarak belirdiğini ifade edemeyiz. Enerji odaklı merkezler, enstitüler ve yüksek lisans programları hiç şüphesiz ivedi olarak yaygınlaştırılması gereken kurumlar ya da birimleridir. Bununla beraber, enerji ile ilgili temel eğitimin uluslararası ilişkiler lisans eğitiminde olmadığı ölçüde, sonraki aşamalarda önemli güçlüklerle karşılaşılacaktır.

Bu aşamadaki öncelikli çözüm, uluslararası ilişkiler bölümleri nezdinde enerji çalışmalarının çok disiplinli bir ana bilim dalı olarak yapılandırılması, ilgili fakültelerle etkileşim içerisinde olması ve buna uygun akademisyen profilinin yer aldığı lisans, yüksek lisans ve doktora derslerinin hatta programlarının açılmasıdır. Enerji çalışmalarına odaklanmış az sayıdaki uzman akademisyenlerin farklı üniversitelerde bulunuyor olması ile Türkiye’nin lisans-yüksek lisans eğitim sistemlerinin birbirinden bağımsız kurumsallık içerisinde düzenlenmiş olması, bu ideal çözüme ulaşılabilmesini güçleştirmektedir. Dolayısıyla enerji çalışmaları ancak bilim insanlarının, bölümlerin ya da fakültelerin, inisiyatifiyle lisans düzeyine inmekte ve akabinde yüksek lisans ve doktora sürecine uzanabilmektedir.1 Bunu gerçekleştiren birim sayısının da parmakla sayılabilecek kadar az olduğunu belirtmek gerekir.

Buradaki saptamadan hareketle, kendisini enerji konusunda geliştirmek isteyen, enerji sektöründe çalışmayı arzulayan, kamu içinde enerji uzmanı pozisyonlarını hedefleyen, sivil toplumda profesyonel ya da gönüllülük esasıyla bu konuları gündeme taşımayı planlayan ya da akademik geleceğini enerji çalışmalarında gören lisans öğrencisinin, kendi bölümünde bu imkanları bulamadığı ölçüde, kişisel inisiyatif alması gerektiği ifade edilmelidir.

Bu inisiyatifin başlangıç noktası muhakkak suretle enerji çalışmalarına ilgi duyan herkes için ortak bir temel olacaktır. Nitekim, enerji üzerine uzmanlaşmak ya da çalışmalarını yüksek lisans ve doktora düzeyinin ötesine taşımak isteyen kişilerin, her şeyden önce enerji pastası içerinde yer alan ve alabilecek kaynakların teknik özelliklerini ve fiyatlandırma mekanizmalarını çok iyi tanımaları gerekir. İkinci aşamada bunu güvenlik, ekonomi, ticaret, hukuk ve çevre boylamında anlamlandırmaları icap eder. Üstelik tüm bu süreçleri uluslararası ilişkiler ve uluslararası politik ekonomi kuramlarının zengin doğası içinde değerlendirerek. Mesleki yönelim ve ilgi alanına göre uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde enerji hususunda uzmanlaşmanın gerçekleşmesi ancak bu iki merhaleden sonra mümkün olabilir.

Özetle ifade etmek gerekirse, uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde enerji çalışmalarıyla ilgili derslerin üçüncü ve dördüncü sınıflara sunulan seçmeli ders formatında lisans düzeyinde yaygınlaştırılması gerekir. Eğitim seviyesinin bunun akabinde yüksek lisans ve doktoraya, araştırma merkezlerine ya da profesyonel seviyeye taşınması önemli bir husus olarak belirmektedir. Lisans düzeyinde böyle bir eğitime ulaşmamış öğrencilerin enerji hususlarına ilgilerinin olması ya da profesyonel hayatlarında enerji ile ilgili çalışmalara vakıf olma gereği duymaları durumunda; muhakkak suretle temel teknik donanımı (özellikle ürün bilgisi, fiyatlandırma mekanizmaları ve çevresel etki boyutlarında) kişisel okuma ve çabalarıyla desteklemeleri gerekir. Bu temel bilgilere vakıf olmadan yüksek lisans ve doktora düzeyinde enerji ile ilgili yapılacak çalışmaların anlamlandırılması son derece güç olacaktır. Hatta petrolün siyasi tarihi, petrol ve gaz jeopolitiği, nükleer silahlanmanın uluslararası güvenlikteki konumu gibi enerji ürünlerinin hepsini özellik, fiyatlandırma ve çevresel etkileri boyutunda detaylı bilmenin elzem durmadığı araştırma konularında bile, teknik bilgi gereklidir. Ürün özelliklerinin, fiyatlandırmanın ve çevresel etkinin; tarihsel bir olgunun doğru analiz edilmesinde, jeopolitik süreçlerin tahlil edilmesinde ya da uluslararası güvenlik parametrelerinin doğru yerleştirilmesinde çok önemli rol oynadığının altı çizilmelidir.

O halde uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde enerji hususlarına ilgi duyan kişinin eğiliminin ne kadar teknik, siyasi ya da hukuki olduğundan bağımsız olarak, bu bilgileri bir şekilde edinmiş olmasının, büyük önem arz ettiği söylenebilir.

Benzer bir şekilde, enerji sektöründeki kamu ve özel firmalar kadar ilgili bakanlıklar ve araştırma merkezleri nezdinde de temel teknik donanım çok önemli bir yetkinliktir. Bazı kurumların bunu hizmet içi eğitim yoluyla vermeleri ya da uzman kurumlardan alınmasını sağlamaları bu imkana ulaşan kişi açısından önemli bir fırsattır. Her durumda belirtmek gerekir ki pek çok alanda olduğu gibi, enerji çalışmalarında da kişisel inisiyatifle elde edilen bilgi, donanım ve kabiliyetin ayrı bir önemi vardır. Özellikle enerji gibi kendisini her an yenileyen bir alanda, dışarıdan alınan teknik donanımla birlikte, kişinin inisiyatifiyle sürekli bir gelişim sağlaması, uzmanlaşmanın elde edilmesi ve sürekli kılınması kaçınılmaz bir gereklilik olarak durmaktadır.

Uluslararası İlişkiler Disiplininde Enerji Araştırmaları

Enerjinin diplomasi ve hariciyedeki akademik etkisi ya da konumu incelendiğinde, 1990’lara kadar sistematik ve metodolojik olarak ele alınan, etkin bir mecra olarak tezahür etmediği saptanabilir. Bunun uluslararası ilişkiler disiplinindeki etkisi de benzer bir tablo yaratmıştır. Kömür ve petrol, tarihsel devinimleri ve kırılmaları anlamlandırmak için zaman zaman ele alınmış olsa da enerji dediğimiz olgu, bütünselliği ve çeşitliliği ile uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde önemli ve etkin bir araştırma ya da uygulama mecrası olarak belirmemiştir. Uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde enerji konusunda kendisini geliştirmek isteyen bir kişi, bunu uluslararası siyaset, güvenlik, jeopolitik ya da uluslararası politik ekonomi alanlarından birinde uzmanlaşmak ve enerjiyi bu çerçeve içinde konumlandırmak kaydıyla amacına ulaşabiliyordu.

Bu tablonun, yakın zamanda enerji çalışmaları lehinde bir yöne evrilmeye başladığını tespit etmek mümkündür. Başka bir deyişle, içinde bulunduğumuz zaman diliminde, enerjinin uluslararası ilişkiler disiplini içerisindeki önemi ve yarattığı etki hızla artmaktadır. Enerji dışında ilgi alanı olanlar dahi enerji ile ilgili temel meseleleri anlamaya ve bunları işlevselleştirmeye çalışmaktadır. Aynı şekilde, uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde enerji üzerine uzmanlaşmak da gün geçtikçe tercih edilen ve aranan özelliklerden biri haline gelmektedir.

Türkiye’deki uluslararası ilişkiler alanında enerji çalışmalarının önemi ve etkisi artmaya nasıl başlamıştır? Uluslararası ilişkiler disiplininde çalışan bilim insanlarının enerjinin farklı yönlerini önemli eğitim ve araştırma alanlarından birisi olarak görmeye başlamaları; enerji ile ilgili hususların bizatihi Türkiye’nin gündeminde önemli bir yer tutmasıyla mümkün olmuştur. Nitekim, kaynağını sahadan alarak Türkiye’deki uluslararası ilişkiler çalışmalarına sirayet eden en az beş ana veçhe saptanabilir:

  • Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasında ve Orta Doğu’nun şekillendirilmesinde petrolle ilgili önceliklerinin oynadığı rol ve yarattığı etki. Bu veçhe özellikle petrol ve siyasi tarih etkileşiminde kendisini göstermiştir.
  • Türkiye’nin nükleer enerjiye ilgisi ile çevresindeki nükleer enerji ve nükleer silahlarla ilgili hususların uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde güvenlik, çatışma ve barış kuramları içerisinde konumlandırılabilmesi, özellikle uluslararası güvenlik çalışmaları kapsamında değerlendirilmiştir.
  • Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) 1991’de lağvedilmesinin akabinde bağımsızlıklarını elde eden Hazar’a kıyıdaş Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın petrol ve gazının dünyaya entegre olmasında Türkiye’nin oynayabileceği rolün yarattığı akademik ilgi, kendisini boru hatları politikası kadar, Hazar’ın hukuki statüsü odağında uluslararası hukuk boyutundaki çalışmalarla göstermiştir.
  • Türkiye’nin hızla artan enerji tüketiminin, gelişen enerji alt yapısının ve coğrafi konumunun kesiştiği noktada enerjide köprü, transit ülke ya da hub olma iddiasının kazandığı etki. Bu süreç bir yandan enerji jeopolitiği, diğer yandan özelikle Avrupa Birliği boyutunda enerji güvenliği ve entegrasyon boyutlarıyla anlamlandırılmıştır.
  • Doğu Akdeniz gazının sadece İsrail, Kıbrıs (Güney Kıbrıs ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) ve Mısır’ı ilgilendiren değil çok geniş bir yelpazede siyasi etkiler yaratması uluslararası hukuk, deniz hukuku, jeopolitik, enerji güvenliği, boru hattı siyaseti ve ticaret üzerinden ele alınmıştır.

Bu ve diğer alanlarda yapılan bilimsel araştırmaların bilimsel yayınlara dönüşmesi iki yoldan mümkün olmuştur:

Birinci yolu, araştırma temelinin dayandığı anabilim dalının sunduğu kavramsal ve kuramsal çerçeveden yararlanabilme becerisi olarak tanımlayabiliriz. Bu yol, araştırmacının kuramsal olarak uzmanlaştığı uluslararası siyaset, uluslararası güvenlik, jeopolitik ya da uluslararası politik ekonominin ön kabullerinin işlevselleştirilmesiyle mümkün olmuştur. Çoğu kez kalitatif bir çerçevede oluşturulan bu yaklaşım, güncel gelişmelerin kavramsal arka planla tanımlanabildiği ölçüde geçerlik ve önem arz ederek etki yaratmıştır.

İkinci yolun, araştırma sorunsalını destekleyen enerji ile ilgili verilerin tanımlanan varsayımlar çerçevesinde analizi ve anlamlandırılması aracılığıyla, kantitatif bir metodoloji ile tezahür ettiğini belirtmek mümkündür. Bu yaklaşım, enerjinin hukuki, ekonomik, ticari ve çevresel etkileşimlerinin incelenmesinde özel bir gereklilik arz ederken, uluslararası siyaset, uluslararası güvenlik ve jeopolitik boylamlarında araştırmacının kaynak, hedef ve öncelikleriyle doğru orantılı olarak kullanılmıştır.

Nihayetinde bu iki yolu aynı anda değerlendiren araştırmaların ve yayınların da olduğunu belirtmek gerekir.

Uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde akademik düzeydeki başarılı bilimsel yayınları bu şekilde tanımlamak mümkün görünüyor. Peki yüksek lisans ve doktora düzeyindeki araştırmacıların konumları nasıl tanımlanabilir?

Öncelikle, Türkiye’de çalışan yüksek lisans ve doktora tezi düzeyinde araştırmacıların kayda değer düzeyde içselleştirmiş oldukları yaygın bir metodolojik güçlükten bahsetmek gerekir:

Türkiye’de yazılmış tezlerde ya da tezlerden çıkartılmak istenen yayınlarda, enerji çerçevesinde ele alınan hususları, uluslararası ilişkiler kuramları içerisinde konumlandırabilme endişesi çok belirgin bir şekilde fark ediliyor. Bu endişe, araştırmacının kavramsal arka planı sunup, çalışmasını kuramsal olarak konumlandırmasıyla çözülmüş görünüyor. Uluslararası ilişkiler kuramları, alınan sorunsal çerçevesinde, hakim paradigmadan alternatiflere uzanan bir yapıda karşılaştırılıyor ve sorunsala referansla uygunluk tespiti yapılıyor. Bu yaklaşımın uluslararası ilişkiler disiplininin kuramsal geleneğinin bir sonucu olduğu söylenebilir. Ancak bu yaklaşımın metodoloji değil, kuramsal konumlandırma olduğunu da belirtmek gerekir. Özellikle yüksek lisans ve doktora düzeyindeki çalışmalarda araştırmacı, kuramsal konumlandırma ile metodolojiyi eş tuttuğu için nihayetinde konumlanmış ama metodolojik olarak aynı düzeyde kuvvetli olmayan çalışmalar ortaya çıkabiliyor.

Kuramsal konumlandırmasını yapmış, kavramları doğru kullanan, betimleyici ya da analitik bir yüksek lisans ya da doktora tezinin kabul edilmesi, araştırmanın başarılı olması kaydıyla, ülkemizde sıklıkla rastlanılan bir durum. Buna mukabil, kuramsal konumlandırmasını doğru yapmış bir yüksek lisans ya da doktora tezinin kabul edilmesine kadarki süreçte öne çıkmayan metodoloji hususu, araştırmacının büyük emek vererek ortaya çıkardığı çalışmasını yayına döndürmek istediği andan itibaren sorunsallaşıyor. Çünkü tezin kendisinin ya da tezden çıkmış bir çalışmanın uluslararası endekslerce taranan mecralarda yayımlanma sürecinde, kuramsal konumlanma bir ön kabul, tespit ya da hareket noktası; metodoloji ise araştırmanın güvenilirliği açısında temel parametrelerden biri olarak değerlendiriliyor.  Kuramsal konumlandırmasını doğru yapıp, sağlam bir metodolojiyle sorunsalını ele alıp, hipotezlerini test ederek anlamlı sonuçlara varan yüksek lisans ve doktora tezlerinin çoğalması, Türkiye’deki uluslararası ilişkiler disiplini içerisindeki enerji çalışmalarının geleceği için çok önemli. Bu çerçevede tamamlanmış başarılı tezler ve yayınlar mevcut. Bununla beraber, kuramsal konumlanmayı metodolojik bir yaklaşım olarak değerlendirdiği ölçüde, araştırmanın uluslararası endekslerce taranan mecralarda yayına dönmesi sürecinde hedefine ulaşmayan çok sayıda tez olduğu da bir gerçek.

Kısacası, uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde enerji hususlarıyla ilgili bir tez üzerinde çalışan ya da bitirmiş olduğu tezi, kitap veya araştırma makalelerine dönüştürmek isteyen araştırmacıların, daha en başta kuramsal konumlama, kavramsal doğru kullanma, metodolojiyi geliştirme-uygulama, araştırma sonuçlarına ulaşma ile çalışmanın bütünselliğini sağlama kriterlerini bir arada değerlendirmeleri, bu süreci iyi yönetmenin bir ön şartı olarak belirmektedir.