Uluslararası İlişkilerin Tarihsel Sosyolojisi (UITS) son yirmi yılda Uluslararası İlişkiler (Uİ) disiplininin en dinamik ve özgün fikirler üreten bir alt dalı durumuna gelmiştir.  UİTS, tarih, sosyoloji ve  Uİ’deki kuramsal gelişme ve tartışmaların  yoğun olarak birbirleriyle kesişip birbirinden beslendiği, tam anlamıyla multi-disipliner bir çalışma alanıdır. Uİ’nin disiplin olarak içerik ve kuramsal yapısında radikal değişiklikler yaratmış, yepyeni açılımlar ortaya çıkarmıştır.

UITS’nın temel konusu uluslararası faktörlerin (“uluslararası”nın) sosyo-tarihsel değişimdeki yerini açıklamaktır. Bunu yaparken uluslararası ile yerel süreçleri bir arada inceleyip önemli tarihsel süreçlere ışık tutmaya çalışır (Hobson, Lawson, Rosenberg 2010: 3357). Aynı nedenle, UITS realizmin tarih-üstü anarşi varsayımını reddeder ve anarşiyi tarihselleştirip sosyal bir açıklama sağlamaya çalışır. Sözünü ettiğim uluslararası faktörlerden kasıt sadece devletler değildir. Devlet öncesi toplumlarda da farklı sosyal birimler birbirleriyle etkileşim içinde olmuştur. UITS açısından önemli olan etkileşimde olan birimler ne olursa olsun, bu birimler arasındaki etkileşimin tarihsel süreçleri ve olayları nasıl belirlediğidir.

Yukarıda belirttiğim anlamda bir Uİ anlayışının yerleşmesi ve Uİ’nin gündemine girmesi kolay olmamıştır. Uİ, bir disiplin olarak ortaya çıktığı 1919 yılından beri kendi içine kapalı bir disiplin olmuştur. Devletler arası ilişkilerin özellikle siyasi boyutuna odaklanmış, devlet/toplum ilişkisinin uluslararası boyutuyla olduğu kadar uluslararasının devlet/toplum ilişkisine olan etkisinin ne olabileceği ile de fazla ilgilenmemiştir (Yalvaç 2013). Ancak, kapitalizmin uluslararasılaşması, devletlerin gücünü zayıflatması, neoliberalizmin yarattığı toplumsal eşitsizliklerin siyasal platformlara taşınmaya başlaması ulusal ve uluslararası arasındaki kesin ayrımı ortadan kaldırmış, ve UITS’nın gelişmesine sosyolojik bir temel oluşturmuştur.

UTS’nin gündeme getirdiği başlıca sorular ve kuramsal tartışmaların Uİ disiplininin bünyesine gecikmeli olarak girmesinin temel nedenlerinden birisi de disiplinler arası bölünmenin bir türlü aşılamamış olmasıdır. Bunun ise Uİ açısından bakıldığında iki kuramsal kökeni bulunmaktadır: a) Uİ disiplininde hakim olan yöntemsel uluslararasıcılık ve b) toplum bilimlerde başat olan yöntemsel ulusçuluk (Chernilo 2010; Yalvaç, 2013; Teschke, 2014).  Yöntemsel uluslararasıcılık, uluslararası jeopolitik alanın dinamiklerinin toplumsal (yerel) belirlenimlere başvurmadan incelenebileceği, kendi dinamikleri olan bir “uluslararası” alanın tanımlanıp varsayabileceği düşüncesini ifade eder. Yöntemsel ulusçuluk ise, toplumsal gelişmelerin tek bir toplumun incelenerek ya da mukayeseli siyaset çalışmalarının yaptığı gibi birkaç toplumu karşılaştırarak açıklanıp anlaşılabileceği fikridir. Her iki eğilim de toplumsal gerçeğin parçalanıp, elementlerine ayrılarak anlaşılabileceğine ilişkin ampirik, pozitivist toplum bilim geleneğinin bir sonucudur (Yalvaç 2014). İşte UİTS, hem yöntemsel ulusçuluğun, hem de yöntemsel uluslararasıcılığın eleştirisi üstüne inşa edilmiş olup, uluslararasının toplumsala, toplumsalın da uluslararası ile olan karşılıklı diyalektik etkileşimini bir bütün olarak inceleyip açıklamaya çalışır.

UITS’yi değerlendirirken, Uİ, tarih ve sosyoloji disiplinleriyle ilgili bazı kavramsal ve kuramsal yanlış anlamalara da dikkat çekmek gerekir.  Bu bağlamda, önce Uİ tarih ilişkisine bakalım. Uİ söz konusu olduğunda ilk bakışta disiplinin tarih ile iç içe olduğu kolaylıkla gözlemlenebilir. Ancak Uİ, bir disiplin olarak gelişme ve kendi teorik alt yapısını oluşturma sürecinde tarih disiplininden uzaklaşmış, tarihe çok farklı bir işlev atfedilmiştir.  Tarihi olay ve gelişmelere, mevcut kuramların yanlışlanması (falsification) veya doğrulanmasında (verification) bir araç olarak bakılmaya başlanmıştır.  Tarihi olay ve gelişmelerin tanımlanmasında ise, başat toplum bilim kuramlarında ve tarih anlayışında olduğu gibi, pozitivist ve ampirik bir tarih anlayışı benimsenmiştir.

Disiplinlerarası bölünme, sosyoloji ve Uİ arasında da yine karmaşık bir ilişki yaratmıştır.  Sosyoloji disiplininin Uİ’ye etkisi aslında çok kapsamlıdır. Şöyle ki sosyoloji disiplininin temel kavramları özünde Uİ’nin de temel kavramlarıdır: Toplum, çatışma, işbirliği gibi konular, yapı- fail gibi kuramsal tartışmalar Uİ’nin de belli başlı kavram ve tartışmalarını oluşturmaktadır. Örneğin, fazla gündeme gelmemesine rağmen, realizmin devlet anlayışı tamamen Max Weber’in devlet anlayışından esinlenmiştir. Burada olayı karıştıran, Uİ’nin temel varsayımlarını belirleyen iç/dış, içsel/yerel gibi ayrımlardan kaynaklanmaktadır (ki bu da yukarıda sözünü ettiğimiz pozitivist geleneğin sonucudur). Uİ ana akım disiplininin yapısı devlet içi ile devlet dışı arasındaki ontolojik bir ayrıma dayanmaktadır. Bunun sonucu ise ontolojik olarak birbirleriyle iç içe olan toplumsal ilişkiler ve bağların suni olarak birbirinden koparılmasıdır. Durum böyle olunca, örneğin toplum kavramı, bizim disiplinde domestik analoji dediğimiz metaforik bir yaklaşımla uluslararası toplum kavramına dönüşmektedir. Bunun gibi uluslararası işbirliği, uluslararası çatışma gibi kavram ve süreçler farklı sosyoloji kuramlarıyla (örneğin yapısalcı-işlevselcilik) incelenebilmektedir. Bu ise disiplinler arası bölünmeyi daha da derinleştirmektedir. Uİ uluslararası toplumun dinamiklerini inceleyen bir disiplin olarak tanımlanırken, sosyoloji iç toplum dinamiklerini inceleyen bir disiplin görünümü almaktadır. Bunun en olumsuz sonucu ise söz konusu kavramların Uİ disiplinindeki belli kuramların temelini oluşturması ve toplumsal bütünlükten yoksun bir Uİ disiplininin yeşerip, dallanıp budaklanmasına neden olmasıdır.

Son otuz beş yılda eleştirel Uİ dediğimiz çalışmaların büyük çoğunluğu bu kavram kargaşası ve yanlışı düzeltmek için birçok kuramsal çabaya sahne olmuştur. Nitekim, farklı eleştirel Uİ yaklaşımları, Uİ’nin temel ontolojik varsayımlarını farklı biçimlerde sorgulamaktadır. Cox’cu eleştirel kuram iç toplumsal hegemon ile uluslararası hegemon arasındaki ilişkiyi göstermeye çalışır. Yapısalcı sonrası analiz iç/dış ayrımının benzer güç mücadelelerinin bir sonucu olduğunu, yerel düzenin inşasının, dışarının anarşik inşasını gerektirdiğini ileri sürer. İnşacılık devlet kimliklerinin nasıl toplumsal kimliklerden ortaya çıktığını gösterir. Bunların hepsi ayrı ayrı Uİ’deki temel ontolojik ve epistemolojik kargaşaya son vermeye çalışan girişimlerdir. Fakat şunun da altı çizilmelidir. Eleştirel kuram adı altında bilinen birçok klasik kuram da, yukarıda sözünü ettiğim yöntemsel ulusçuluktan payını almıştır (Yalvaç, 2018).  Eleştirel kuramların çoğunun referans noktası tek bir sosyal oluşum olup, uluslararasının etkisini göz ardı eden yaklaşımlardan oluşmaktadır. İşte Uİ’nin toplum bilimlere olan katkısı da bu noktada ortaya çıkmakta, toplum bilimine multidisipliner bir çalışmanın kaynaklarını sağlamaktadır.

Daha önce de belirtildiği gibi, UITS’nin odak noktası uluslararası adını verdiğimiz sosyo-uzamsal alanın, ulusal toplum yapılarına; ulusal toplum yapılarının ise uluslararasına nasıl etki yaptığı, bu karşılıklı diyalektik etkileşimin toplumsal ve uluslararası değişimi nasıl etkilediğini irdelemektir (Yalvaç, 2014). Peki bu süreç nasıl Uİ’nin gündemine taşınmıştır, şimdi kısaca ona bakalım.  Uİ’deki UITS serüveni toplum bilimcilerin uluslararası sistemin ve özellikle savaşların toplumsal değişime nasıl etki ettiğini inceleyen çalışmalarıyla gündeme gelmiştir. Bir başka deyişle Uİ’nin sosyolojikleşmesi, toplum bilimlerin özellikle savaşın toplumsal etkilerini irdeledikleri bir sürecin sonucudur. Toplum bilimciler, kapitalizmin artan küreselleşme ivmesi karşısında, çalışma alanlarını oluşturan ve daha çok mukayeseli politika aracılığı ile inceledikleri ‘tek toplum’ ‘tek devlet’ varsayımının artık gerçekleri yansıtmadığını görmüşler ve bakışlarını “uluslararası”na odaklanan Uİ disiplinine çevirmişlerdir. Savaşları ve uluslararası sistemi inceleyen bir toplum bilimi dalı olarak Uİ, uluslararası alanın dinamiklerini anlamak açısından doğal olarak hemen ön plana çıkmıştır. Ancak çok ilginçtir ki Uİ çalışanlarının, devletler sistemini incelemek ve açıklamak için kullandıkları bir çok kuramsal varsayımı sorguladıkları bir dönemde (özellikle neorealizmin pozitivizmini, tarih ve toplum dışı açıklamalarını), sosyologlar uluslararası savaş sistemini Uİ’de eleştirilmeye başlamış aynı  kavramlarla  incelemeye yönelmiştir. Bu süreçte en önde gelen Uİ kuramı ise realizm/neorealizm olmuş, toplum bilimciler realist varsayımları alıp, uluslararası faktörlerin toplumsal değişimi nasıl etkilediğini anlamak için kullanmaya başlamıştır. Bir başka ifade ile realist bir sistem ve savaş anlayışı, toplumsal değişimin açıklanmasında benimsenen temel Uİ kuramı olmuştur. Bu, özellikle, disiplinde Yeni-Weberci Birinci Dalga olarak isimlendirdiğimiz UITS akımında görülebilir. Söz konusu birinci dalganın kilit düşünürleri olan Theda Skocpol, Charles Tilly, Michael Mann gibi düşünürlerin uluslararası sistem anlayışlarında realist uluslararası ilişkiler ve sistem anlayışını görmemek mümkün değildir. İkinci Dalga Yeni-Weberci  adı verilen ve John Hobson’un (2002) geliştirip daha sonra bundan vazgeçtiği yaklaşım ise realist olmayan bir Weber’ci UITS yaklaşımı geliştirmek istese de, bunda tam olarak başarılı olamamıştır. Realizme temel olan Weber’ci bir devlet anlayışından başlayarak, bunu realist olmayan unsurlarla zenginleştirme girişimi çok kapsamlı kuramsal yapısına rağmen sun’i bir UITS anlayışına dönüşmüştür.

Başka bir hususun da eklenmesi gerekir.  Sözünü ettiğimiz Yeni-Weberci Birinci Dalga düşünürlerinin kuram ve tartışmaları bir kere Uİ’nin gündemine girdikten sonra, bu süreçle birlikte daha bir çok kavram ve tartışma da Uİ’nin kuramsal çatısını sarsmaya başlamıştır. Bir başka deyişle konunun tartışılması sadece savaş/toplum ilişkisi ile sınırlı kalmamış, disiplindeki birçok kavramın da yeniden değerlendirilmesi sürecini başlatmıştır. Örneğin, Theda Skocpol’un görüşleri toplumsal devrimlerin nedenlerinin, Charles Tilly’nin sosyolojisi ulus devletin kökenlerinin, Michael Mann’ın çok nedenselli iktidar anlayışı ise iktidar kavramına ilişkin tartışmalara yeni boyutlar katmıştır. Kısaca, bu süreçte, Uİ sosyolojik bir yapıya bürünürken, toplum bilim kuramı da aynı süreç içinde uluslararasılaşmaya başlamış (Yalvaç, 1991) Uİ’nin kuramsal dinamiğini çok katmanlı olarak zenginleştirmiştir.

Weber’ci UITS dalgasının sona ermesiyle, son yıllarda UITS kapsamında yürütülen en zengin kuramsal tartışmalar, Marksist UITS çerçevesinde gerçekleşmiştir. Gerçekten de, toplumsal değişimin açıklanmasını temel hedeflerinden birisi olarak belirlemiş olan Marksist tarihsel sosyoloji bu kuramsal dinamizm sonucunda zengin tartışmalara sahne olmuş, Justin Rosenberg, Benno Teschke, Alex Callinicos gibi düşünürlerin kuramsal tartışmalarında görülebileceği  gibi devletler sistemi, kapitalizmin dinamikleri, eşitsiz ve birleşik gelişme gibi çok boyutlu bir araştırma gündemi Uİ’nin gündemine yerleşmiştir (Yalvaç, 2017). UTS büyük bir ivme ile Uİ’nin en önemli kuramsal tartışma alanlarından biri olmaya devam etmektedir.